Dünya Yıkılsa da Ayakta Kalabilmek: Bilişsel Esneklik (Resilience)

Sertac Doganay
3 min readSep 17, 2017

İş dünyasında şu günlerde bilişsel esneklik kabiliyetinin, bir yöneticinin sahip olması gereken özellikler arasında ilk sıralarda olduğunu düşünenler hiç de az değil. Yöneticilerin çoğuysa bilişsel esnekliğe sahip olmanın kişisel faydalarını bilirken bunun takımları için önemini bazen kavrayamıyorlar.

Resilience Türkçe’ye çoğunlukla bilişsel esneklik ya da daha anlaşılır şekliyle psikolojik dayanıklılık olarak çevriliyor. Bana soranlara basitçe şöyle anlatıyorum:

Şampiyonluk maçında çok tecrübeli ve takım kaptanı olan bir kaleci ilk 45 dakikada 3 gol birden yiyor, üstelik birinde %100 kusurlu. 3–0 geriye düşüyor takımı. Devre arasında soyunma odasında çökmüş bir halde başını iki elinin arasına alıp susarak otursa, kimse buna şaşırmaz elbette. Ama o takım arkadaşlarının ortasına çıkıyor ve yıllardır yaşadığı pek çok benzer maçı örnek vererek, büyük bir şevk ve coşkuyla ikinci yarıda 4 gol atarak şampiyon olabileceklerini söylüyor. Tüm takım arkadaşlarından da teker teker, gözlerinin içine bakarak söz vermelerini istiyor. İşte tam olarak bu bilişsel esneklik.

Küçük bir telekomünikasyon firmasının CEO’su Murat’ı ele alalım (yaşanmış, gerçek bir hikaye). Murat, geçenlerde bazı kötü haberler aldı. O ve takımının aylarca hazırlık yaptığı anlaşmayı rakip firma almıştı. Bunun için çok çalışmıştı. Müşterileri için oldukça inovasyonel, maliyeti düşüren ve değer katan yollar bulmuşlardı. Kârlı bir proje olmasının yanı sıra tamamlansaydı yeni bir ürün konsepti ortaya konacaktı.

Gözle görülür bir biçimde yüzü düştü ve morali bozuldu. Kendisini birkaç gün içerisinde toparladı ancak olan olmuştu. Mühendislerden biri işten ayrıldı. Şirket için oldukça önemli biriydi çünkü iş için kullandıkları kritik yazılımlardan birini sadece o anlıyordu. Diğer çalışanlar da iş kaybetmenin getirdiği gerginlikle kaçmaya hazırlardı. Murat onları firmanın sürdürülebilirliğine tekrardan inandırmak için saatler harcadı. Sonradan anladı ki, patronun nasıl hissettiği aslında tüm ekibi etkiliyor. Otoritesini çabuk kazanması yeterli değildi, ekibinin önünde gözle görülür şekilde sakin ve güçlü kalması gerekiyordu.

Başarısızlık bazen başarılı bir inovasyonun anahtarı olarak görülür, tabii bunda yöneticinin psikolojisinin de payı var. Aşırı kaygı durumu ölçüsüz korkuya ve obsesif düşüncelere neden olabilir. Burada sorulması gereken soru şu: Dünya başınıza yıkılırken sakinliğinizi nasıl koruyabilirsiniz?

Sakinliği korumanın yollarından birisi tabii ki de ‘öyleymiş gibi’ yapmak. Kendinize güvenli ve cesur davranın. Bu yöntem işe yarayabilir ancak bu maskeyi uzun süre takmak oldukça yorucudur. Gözü açık takım üyeleri eninde sonunda gerçeği fark ederler. Daha iyi bir yol var: Bu kötü deneyimi tersine çevirerek gerçekten durumu etkilenmeden atlatabilirsiniz. Bunu başarmak için dünyaya farklı bir açıdan bakma alıştırmaları yapmalısınız. Bu oldukça basit hatta bazen eğlencelidir.

Bu yöntem eski bir tasavvufi hikayeye dayanıyor. Hikayede yer alan baba ve oğlu dönüşümlü olarak sürekli kötü şanslarla ve iyi şanslarla karşı karşıya kalıyorlar. Kötü bir şeyle karşılaştıklarında komşuları gelip üzüntülerini belirtiyor, iyi bir şeyle karşılaştıklarında ise tebrik ediyorlar. Her seferinde adam aynı tutumla şu soruyu soruyor: Bunun iyi ya da kötü bir şey olduğunu kim bilebilir ki?

Hayatınızı gözden geçirin. Başınıza geldiğinde kötü sandığınız ama bugün baktığınızda o kadar da kötü olmayan hatta artık iyi bile olabileceğinize inandığınız bir deneyim yaşadınız mı? Birçoğumuz bunun örneklerini sayabilir.

Yani bugün kötü olarak gördüğümüz bir durum gelecekte iyiye dönüşebilir. O zaman neden “kötü” diye damgalamak için bu kadar acele ediyoruz? Kendinize şunu sorun: Bu durumu iyiye çevirmenin mümkün bir yolu var mı? Hatta bu soruyu bir adım öteye taşıyın ve “Bunu gerçekleştirmek için ne yapabilirim?” diye sorun. Daha önce hiç aklınıza gelmeyen yollar keşfedeceksiniz.

Bu düşünme biçimini üç kademeli bir süreç ile geliştirebilirsiniz. Bu yöntemi günlük hayatınızda yaşadığınız küçük talihsizlikler için acilen uygulamanızı önerebilirim, böylece kriz durumları için de pratik yapmış olursunuz.

1. Neyi kötü olarak nitelediğinizi ve bunu neden yaptığınızı iyice anlayın. Örneğin, hedeflediğiniz gelire ulaşamadıysanız bunu bu kadar kötü yapan ne var? Ekstra paranız mı olmayacak? Çalışanlarınızı işten mi çıkarmanız mı gerekecek? Güvendiğiniz ek kaynakları alamayacak mısınız?

2. Kendinize şu soruyu sorun: Bu durumu bir gün iyiye döndürebilecek olası bir senaryo var mı? Bu soru üzerine kafa yormanız duygularınızı kontrol etmenizi sağlayacak, kötü bir şey olacağını düşünmektense verimli düşünmenize yardım edecek.

3. Kendinize sormanız gereken bir başka soru ise “Ben ve ekibim bu senaryoyu gerçekleştirmek için neler yapabiliriz, bu kötü durumu bir gün kutlanılacak bir zafere nasıl dönüştürebiliriz? “

Kulağa basit geliyor ve zaten öyle. Denediğinizde bunun ne kadar güçlü bir yöntem olduğunu göreceksiniz.

Bu yazımı yazarken, bu makaleden de faydalandım.

--

--